Lale Devri Şairi Nedimden...

 

Aslında Osmanlı dönemi kaynaklarında "Lale Devri" tabiri yer almaz. Pasarofça Antlaşması'nın ardından gelen ve uzun süren bu barış döneminde, İstanbul'da bir salgın derecesine gelen lale ekimi ve yetiştiriciliğinden dolayı ilk kez Yahya Kemal Beyatlı bu döneme Lale Devri demiştir. Daha sonra "Tarihi Sevdiren Adam" Ahmet Refik Altınay'ın da kullanmasıyla bu tabir yaygınlaşmıştır.



Bu dönem Osmanlı'da sivil reformlar ve yenilik hareketinin başlangıcı olmuş ayrıca edebiyattan, eğlenceye, giyime-kuşama, zevke kadar çoğu bu dönemde değişmeye başlamıştır. O dönem edebiyatının temsilcisi olan Nedim ise bu değişim ve eğlence dönemini şiirlerine yansıtmıştır.


" ... divanlarda halk deyimleri, halk töresi ve halk felsefesine ait ifadeler çoğalmaya başladı. Bu anlayışın bir bakıma öncüsü sayılan Nedîm’in divan şiirine getirdiği yenilikler, Lâle Devri’nin Osmanlı edebiyat ve sanatında bir neo-klasizm olarak gücünü hissettirmesine yol açtı. Bu doğrultuda İstanbul’a dair hayat sahnelerini şiirleştiren Nedîm, eğlence ve mahallî hayatı anlattığı şarkı ve gazelleri kadar divan şiirinin aşk anlayışını da hayata yansıttı; zihinlerdeki sevgiliyi sokağa indirerek dokunulabilen, hatta sitem edilebilen şuh bir sevgili haline getirdi." ( DİA / Lale Devri / Edebiyat /İskender Pala)


Biz de burada Lale Devri'nin meşhur şairi Nedim'in şiirlerinden bazı bölümler paylaşacağız:

Bir kasideden:


Bak Sitanbûlun şu Sa'dâbâd-i ne bünyânına
Âdemin canlar katar âb-ü havâsı cânına

Ey sabâ gördün mü mislin bunca demdir âlemin
Püşt-ü pâ urmaktasın İranınâ Turânına

Ey felek insâf ey mihr-i cihân-ârâ aman
Bir nazirî var ise söylen konulsun yânına

(İstanbul'un şu yeni yapılmış olan Sadabadına bak! Suyu ve havası insanın canına canlar katıyor.
Ey sabah rüzgarı! Bunca zamandır dünyanın İranını, Turanını dolaşıyorsun; bunun bir benzerini gördün mü?
Ey felek! İnsaf et. Ey cihanı süsleyen güneş! Müsaade et. Bu Sadabadın bir eşi varsa, söyleyin de yanına konulsun görelim.)



Bir gazelden:
Nâz olur dem-beste çeşm'i nimhâbından senin
Şermeder reng-i tebessüm lâl'i nâbından senin

Açılur elbet nesim-i nevbahar essün hele
Bend-i dil muhkem değil bend-i nikâbından senin

Bezme bir dahi dönüp gelmek değildi niyyetin
Gittiğin vakt anladım azm-i şitâbından senin

( Senin yarı uykulu (mahmur) gözünün karşısında nazın dili tutulur ve gülümsemenin rengi, senin kırmızı dudağından utanıp kızarır
Gönül bağı senin yaşmağının bağlantısından daha kuvvetli değildir; hele bir bahar rüzgarı essin o da açılır.
Niyetin meclise bir daha dönüp gelmek olmadığını, gittiğin zaman, acele edişindeki kasıttan anladım)



Estikçe bâd-ı subh perişansın ey gönül
Benzer esir-i turra'i cânansın ey gönül
Gül mevsiminde tevbe-i meyden benim gibi
Zannım budur ki sen de perişansın ey gönül

(Ey gönül! Sabah rüzgarı estikçe perişan oluyorsun; öyle görünüyor ki sevgilinin perçeminin esirisin
Gül mevsiminde şaraba tövbe etmekten, zannediyorum ki, benim gibi sen de pişmansın.)


Bir nim neş'e say bu cihânın bahârını
Bir sâgar-i keşideye tut lalezârını

(Bu cihanın baharını bir yarım neşe say ve lale bahçesini içilmiş bir kadehe karşılık tut)

Bir şarkıdan:

Sen açıl gül zâr ile hezâr olsun Nedim
Bend bend olsun ham-i zülfün şikâr olsun Nedim
Sen salın cânâ yolunda haksar olsun Nedim
İyddir çık nâz ile seyrâna kurban olduğum

( Sen gül gibi açıl da Nedim ağlayarak bülbül olsun. Zülfünün kıvrımı düğüm düğüm olsun da Nedim onlara tutulsun. Ey sevgili! Sen salın da Nedim ayağının altına serilsin. Kurban olduğum, bayramdır, nazla gezmeye çık! )



Bülbüllerin ister seni ey gonce dehen gel
Gül gittiğini anmayalım gülşene gel
Pâ-mâl'i şitâ olmadan iklim-i çemen gel
Ver hükmünü ey serv-i revan köhne bahârın

(Ey gonca ağızlı! Gel, aşkınla feryat edenler seni istiyor; sen gül bahçesine gel de gülün gittiğini (gül mevsiminin geçtiğini) hatırlamayalım; bahçeler, bağlar kışın ayakları altında çiğnenmeden gel de ey selvi boylum! Sonbahar da ilkbahara dönsün)


Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar